Sayfalar

12 Aralık 2010

Erik

Sesi kalbimi eritti,
Kalbim sesimi eritti.
Bir şey kıpırdamadı dudaklarım.

Sessiz erikler aklıma geldi;
Öylece dalında durup
Dünyayı izleyen,
Akılımı çelen sessiz erik.

11 Aralık 2010

Kaybolduktan sonra kendimi bulduğum anlardan

Ya da kendimi bulduğumu sandığım anda kaybolduğum zamanlardan biri.

İkisini de hissettiğime eminim.
Tuhaf olan aynı şeyin, birbirine zıt şeyler hissettirmesi.

Aşk, biraz da kendini kaybederken kendini bulmak sanıyorum ve aynı zamanda zıttı; kendini bulmuşken kendini kaybetmek.

Karışık bir hal.

8 Aralık 2010

Boğulduk

İlk yardım kursundaydım. Bu dersi veren doktorlardan biri, suda boğulmakta olan birine nasıl yardımcı olabileceğimizi anlatıyordu:

‘‘ Birini kurtarabilmeniz için çok iyi bir yüzücü ve güçlü olmanız gereklidir aksi halde ikiniz de boğulursunuz… Boğulmakta olan birini katiyen bacağınızdan tutturmak yöntemi ile kurtarmaya çalışmayın. Bu kişi bilinçsiz bir şekilde çırpınıp üzerinize tırmanacaktır. İkiniz birlikte batmaya başlarsınız ve onu suçlayamazsınız bunun için çünkü bilinçli olmadığını bilirsiniz. Onu kurtaramazsınız, onunla birlikte boğulursunuz.’’

Bugün beni kızdıran birkaç tartışmadan sonra bu anımı hatırlayıp tüm kızgınlığımdan kurtuldum.

Heyyy sosyolog adayı!!

Heyyy sosyolog adayı!!

Önceden bil sonra hayal kırıklığına uğrama. 

Seni en çok taşlayacak olanlar haklarını savunduğun insanlar olacak. 

Haklarını istemeyen bir insan yığının içine giriyorsun büyük bir umutla. 

Onların attığı taşlar kafanı yaracak. 

Ancak birkaç yüzyıl sonra seni anlayacaklar.


o



Deniz gibiydi. 
İçinde yüzünce de susuz bırakırdı insanı.
Kıyılarına girebilirdin yalnızca.
Ve derinlerinde yalnız olmaktan dem vurur dururdu,
Farkında değilmiş gibi boğabileceğinin.


Onu en çok mavi severdi
O, kırmızıyı severdi daha çok.
Mavinin tonları dans ederken bile içinde
O, şarap kırmızısını hayal ederdi.

Belki kırmızı elbisemdi beni ona sevdiren.
Oysa elbisemdi kırmızı olan,
Ben değildim.

O mu insanları uzak tuttu
Yoksa insanlar mı ondan uzak durmak istedi?
Hiç anlamadım.
Zordu çünkü ondan uzak durmak.


Çiçek olsan solardın içinde,
Buz olsan erirdin.
Nice yağmur damlası saflığını yitirdi suyunda.

Bir nevi uyuşturucuydu.
Yoktu tadı başka şeylerde.
Bir başkaydı ona ayılmak,
Dünyaya uyumak pahasına…

Bazen hayata bakardım eğilip,
Midem bulanır, başım dönerdi.
Üstüm başım acı dolunca,
Giderdim içine,
Ayılırdım.
Evet ayılırdım.
Dünyaya uyur, ona ayılırdım.

Kıyısında yatardım bazen,
Beni dalgaları ile yoklayacağı,
Yoklayabileceği kadar yakınında.

Kıyısında yürürdüm çoğunlukla,
Korkardım derinlerinden.
En çok istediğim şeydi oysa
Girmek derinlerine.


En çok,
Uykusuzluğuma çare olmak için
Mırıldandıklarını özleyeceğim, derdim ona.
Uykusuzluğumun, uykusunu kaçırdığını gördüğümde
Yalancı olmayı öğrendim.
Mırıldanmaya başlayınca keyifle dinler,
Uyumuş gibi yapardım sonrasında.
Kapanınca gözleri
Uyandırırdım gözlerimi yalancı uykularından.


Ben içine girince
Gıdıklanırdı soğuğundan vücudumun.
Kahkahalar atardı,
Şaşarken soğukluğuma.
Gıdıklanmasını severdim.
Gıdıklamayı severdim onu.
Kahkahalarını severdim.
Lakin sıcak olmak da isterdim.
Koca denizi üşütecek kadar soğuk olmak vardı nede olsa…

İçine girince, eritirdi beni sıcaklığı.
Oysa azaldığımı hissetmezdim,
Çoğalır gibiydim içinde.

Ağladığımda,
Yıkardı gözlerimi.
Suyuna karıştırırdı yaşlarımı.
Nedenini sormazdı,
Beni sıkmazdı.


Sessizliği de paylaşırdık sohbetlerimiz kadar.
Sessizlik dilimi de bilirdi benim.

Nasıl kurudu o koca deniz?
Şimdi kumları bile hatırlamıyor onu,
Ben unutamazken.
Bilseydim kuruyacağını,
Boğulmaya gider miydim en derinine?

Ben yine minik kar tanesi,
Yakıcı sıcaklıklar ülkesinde.
Eridiğimi sanıyor
Gözyaşlarımı görenler.
Hiç görmemişler mi gözyaşları bedeninden büyük olanları?
Üstüm başım acı doldu,
Kirlendi ayaklarım,
Yok işte kıyıların.
Kan kırmızı şaraplar döküyorum kumlarına
Kurumasınlar diye.

Hiç bir şey yok olmaz diyorlar.
Duymamışlar mı hiç seni?

Gelirsen.
Gelir isen,
Dalarım en derinine.
Sevdiğin kırmızı elbiseyi giyerim.
Kırmızı  rujlar getiririm yanımda
Sür diye dudaklarıma.
Uyumuş taklidi yaparım geceleri yine.
Sen bana huzur vermiş olduğunu sanıp
Huzur bulasın diye.

İçine girer,  çıkmam bir daha.
Gidemez olursun bensiz hiçbir yere.


SEVGİLİ İNSAN



Sevgili insan,

Sen ki yalnızca bugünde yaşarsın. İçinde bulunmadığın dünlerin acısını yüreğine taşırsın. Sana ait olmayacak yarın için endişeler peşinde koşarsın. 

Geçmişten tanımamış olduğun kişilere öfkelenir, öfkenin acısını onların çocuklarından çıkarırsın. Ve gelecekte torunları acı çeksin istersin, ne mutlu olmalarına izin verir ne mutlu olmak için çaba harcarsın.

Kelimelerin anlamları yitmiştir (yitirilmiştir) belleğinde, kelimelere taparsın neden mühim olduklarını hatırlamazken. 

Vatan kutsaldır dersin; ormanlarını yakar, sularını kirletir, havanı zehirlersin…

Millet kutsaldır dersin; milletin öğesi olan insan’ları kurban edersin. İnsan’ları öldürürsün. İnsanların canlarına kast eder, katil olur ve kendine kahraman dersin. 

Sana benzemektir senin gözünde normal olan, gerisi anormaldir. Senden uzun olan deve, senden kısa olan cücedir. Senden açık giyinen sapkın, senden kapalı giyinen geri kafalıdır. Seni anlamayan anlayışsız, senin anlamadığın anlamsızdır.

Yüreğin çirkinlikler ve güzellikler barındırır birlikte. Çirkin olanları yüzeye taşırsın, güzellikleri kapatırsın. Kendi öfken ile kendini boğarsın. 

Erdemin yitiktir, zekân şaşkın. Başka insanların acılarını görmezsin. Varsa yoksa senin ne çekmiş olduğundur. On dakika yeter, yıllarca süren savaşların nedenlerini ve çözümlerini bulmak için. Ama yapmazsın. Yapamazsın değil, yapmazsın. 

Sen ve sen olmayanlardan ibarettir dünyan. Sen olmayanlardan saygı bekler, sen olmayana saygı duymazsın.

Renksiz ekranından izlediğin dünya; gerçekte renklidir, bunu bilmezsin. Gök kuşağındaki renklere varmış insanlara deli der, gülersin. Gülümsemeleri de çirkinleştirirsin. 

Acıyor içim

Umut olsun hüzün olsun hep sen
Her sözümde hazır yerin
Farkında değilsin elindeki gücün
Senin olmaya, benim olmana hazırım
Bilmiyorsun sevdiğimi, taptığımı

Neredesin şimdi
Koynunda mısın bir kadının
Okşuyor mu saçlarını
Dalıyor mu gözlerinin derinlerine
O mu istedi sakal bırakmanı
Özlediğim yüzü mü saklıyorsun ardına

Ben tatmadan esiri oldum teninin
Acıyor içim, başkası yıkandı teninde
Acıyor içim, başkası yıkandı tenimde

Neredesin şimdi
Bulunduğum her yerde
Ama hiç göstermeden kendini
Göremiyorum gözlerini görmeliyim
Dokunamıyorum, sarılamıyorum sana
Çekemiyorum içime kokunu
Dayanamıyorum tüm bunlara

Ya git artık ya da sarıl bana
Tükendi gücüm, tükendim sana

Gitme
Ya sarıl ya da sarıl bana

Yaşamak

''Dünyayı keşfetmeye çıkmış meraklı çocuklardık
Ama unuttuk bir sokağın ucundaki soluk perdeli evlerimizi
Unuttuk bahçemizi,güllerimizi,gülüşlerimizi...
Derken kurtaramadık da kendimizi
Şimdi sevemediklerimizi sevmeyi deniyoruz
Yaşadıklarımızı değil artık yaşıyamadıklarımızı özlüyoruz...''

Oysa duruyor başucumuzda hayat,işte böyle bir şey yaşamak:

YAŞAMAK

Yüzmek bilinmeyenin bilgisinde
Yıkanmak yağmurun saflığında
Değmek bir insanın ruhuna
Sevmek ihtiyaç duymadan karşılığa
Yapmak koleksiyonunu düşlerin,gülüşlerin

Yalan söyler mi gerçekler?

Bir yaprak olsaydım eğer,
Ağaçtan ilk düşen mi olurdum?
Ya da kışa inat en son düşen mi?
Zamansız düşerdim.
Geç ya da erken, fakat zamansız.
Saat olsaydım eğer,
Ya geri olurdum ya ileri.
Ekvatorda çam mı olurdum,
Kutupta kaktüs mü,
Çölde akasya mı?
Karada balık mı,
Denizde baykuş mu olurdum?
Belki göklerin yükseklerinde bir denizatı.

Artı-eksi

Şaşılacak kadar farklı
Anlaşılamayacak kadar garip
Çözülemeyecek kadar zor
Bilinemeyecek kadar esrarengiz
Tapılacak kadar temiz

Anlamak ve uçmak üzerine...

Anlamak zor şey dedi;
İnsanların duygularını, 
Bulutların neden yağmur yağdırdığını, 
Zamanın neden bu kadar telaşlı kaçtığını, 
Neden başladığını ve neden bittiğini bazı şeylerin,
Neden dudakların gülümsemek isterken gözlerin yaş dökmek istediğini, 
Ve bunlar gibi bir çok şeyi anlamak zor,dedi. 
Zor dedi anlamak... 

Dinledim usulca.
Ben,dedim
Yalnızca uçmayı öğrenmek istiyorum. 
Buraya gelmeden öncesini hatırlamıyorum, 
Ama eminim ki kanatlarım vardı.
Uçabilmek için öğrenmem gerek,
Uçabilmem gerek...
Yalnızca onları geri istiyorum
Ve ayağımdaki prangalardan kurtulmak,dedim
Ve sustum.

Anlamak zor şey dedi ve gitti,
Ben anlayabilmek ve uçabilmek için bekliyorum..

2010 doğum günüm için istediklerim:

-Tüm dünyada ve tüm araçlarda geçerli olan bir paso
-Kaf dağında, İstanbul Boğazı manzaralı doğu-batı yönlü pencereleri olan bir daire
-Saat 25:00'da karpuza dönüşecek bir araba
-Bir kümülüs üzerinde kahvaltı
-Sevimli, yakışıklı, zeki, temiz yürekli, sohbeti sıkmayacak, sanatı seven, benim gibi deli bir sevgili
-Vize ve final haftalarını ileri saracak bir değnek
-Adalarda, Felsefe-Psikoloji-Sosyoloji-Geometri bölümlerinden ibaret bir üniversite
-Üzerinde karikatür gibi çıkmadığım bir resmimin olduğu öğrenci kimliği
-Özel ders öğrencilerimin bana ihtiyaç duymayacak kadar başarılı olmasını
-Bütün dilleri beynime enjekte edebileceğim bir iğne
-Öğrenciliğin resmi ve maaşlı bir meslek olmasını (Böylece hayat boyu okuma şansı)
-Elien'le hiç tanışmamış olmayı
-Çantamı sırtıma alıp her şeyi geride bırakma ve dünyayı gezme cesareti
-Minik Mişmiş'ten korkmamayı
-5 dakikada pişen hazır Özbek pilavı ve Özbek mantısı
-Alkım'dan haftalık kitap bursu
-Annemin bir gün olsun TVde izlediği hüzünlü bir şey anlatmamasını
-İçince eksilmeyen bir Absolute Vodka şişesi
-Özlem'in iyimser bir insana dönüşmesini
-Düşüncelerinden ötürü kimsenin ceza evine girmemesini
-Kimsenin kimseye zarar vermediği bir dünya
-Dicle Koğacıoğlu'nın ortaya çıkmasını, 'Yalnızca birazcık tatil yapmak istedim' demesini
-

Heyyyy, sihirli kalemimi fırçamı ve silgimi bulamıyorum!! Acil ihtiyaç var:

Heyyyy, sihirli kalemimi fırçamı ve silgimi bulamıyorum!! Acil ihtiyaç var:

-İşkencecilere kalp çizeceğim.
-Siyasetçilere vicdan çizeceğim.
-Siyasi tutuklulara tünel çizeceğim.
-Tecavüzcülere ve katillere müebbet mahkumiyet çizeceğim.
-Bebek pornocularına, organ mafyasına, evlatlarımızı fuhuşa sokanlara cehennem çizeceğim.
-Savaş yapanlara karşı taraftan bakacak gözlükler çizeceğim.
-Afrikada bolca yemek çizeceğim,diğer yerlerdeki tüketim çılgınlığını sileceğim.
-Sınıfları sileceğim.
-İnsanların kalbinden düşmanlığı sileceğim ve kalan boşluğa anlayış çizeceğim.
-Hava kirliliğini sileceğim; renkli bulutlar ve gök kuşağı boyalıyacağım göklere.
-İşsizliği sileceğim.
-Siyaset, ekonomi, sosyoloji gibi gerekli eğitimleri içselleştirerek okumamış siyasetçileri sileceğim.
-Gerçekten sorun çözmeyi amaçlayan, her insana değer veren partiler çizeceğim.
-İnsanların içinden ırkçılığı silip yerine insan sevgisi çizeceğim.
-Herkesin inancını özgürce ve saygı çerçevesinde yaşayabileceği bir atmosfer çizeceğim dünyaya; dine-tanrıya inanmayana sapkın-kafir denmeyecek,inanana geri kafalı denmeyecek bir atmosfer; kimsenin kimseyi kendi doğru yoluna sokmaya zorlamayacağı bir atmosfer.
-Milletvekillerinin dokunulmazlığını sileceğim.
-Partileri kapatma hakkını sileceğim ki; oy kullanmanın anlamı olsun, istenmeyen zaten seçilmez.
-Çocukların çalıştırılmasına engel olacak ve gerçeklikle ilgili olan bir yasa çizeceğim(sadece konfeksiyonlarda değil, TVlerde reklamlarda çalıştırılan çocuklara için de)
-Şiddeti tümden sileceğim.
-Çok uluslu şirketleri sileceğim.
-Namusa yeni bir tanım getireceğim:başkasına zarar veren davranış(şiddet,taciz, tecavüz,küfür,hırsızlık gibi).
-Sınırları sileceğim.
-Ayrımcılığı sileceğim.
-Ormanlar çizeceğim,tertemiz gökler...
-Öldürme ve öldürülme kavramlarını meşru kılan 'şehit' saçmalığını sileceğim.Kimse hiç bir şey için ölmesin öldürülmesin diye. Buna neden olan şeyleri çözmek doğru olan...
-İnsanların yüzüne gülümseme çizeceğim, kaş çatmalarını sileceğim.

Şu an aklıma gelenler bunlar.

Çok mu?



Şimşeklerle azarladın beni,
Yağmur olup akmışım,
Kaçmışım.
Çok mu?