Sayfalar

31 Ocak 2011

ÇOCUK İSTİSMARI

ÇOCUK İSTİSMARI


ÖZET


     Çocuk istismarı yüzyıllar boyunca var olmakla beraber son zamanlarda medyada daha çok gördüğümüz bir konu olmaktadır. Çocukların doğası gereği savunmasız olmaları ve hak talep edecek bilinçte olmamaları çocuk istismarını, ‘engelli kişilerin istismarı’ dışındaki diğer istismarlardan farklı kılmaktadır. Çocukların tüm hukuki ve sosyal haklarının büyükler tarafından belirleniyor olması büyüklere ve devlete bu konuda sorumluluklar yükler. Ayrıca medyanın insanları ilgili konuda bilinçlendirmek vazifesi vardır ki bu da yine büyükler ve devlet faktörü içindedir.






Çocuk İstismarı 1

GİRİŞ

     İstismar birinin iyi niyetini kötüye kullanmak ve/veya birini sömürmek olunca ‘doğaları gereği çocuklar’ bundan en çok etkilenen kişiler olmaktadır. Çocuklar tarih boyunca kötü niyetli insanlar için kolay hedefler olmuştur. Zihin ile beden özellikleri ve deneyimsiz olmaları onları savunmasız bırakmıştır. Kendilerini ifade edemeyişleri, hak talep edemeyişleri ve sosyal düzen üzerinde söz haklarının olmaması onları çok daha güçsüz kılmıştır. Ayrıca medyanın çocuk istismarını eksik ya da yanlış anlatması ya da istismara ortam hazırlaması nedenleri ile insanlar bu konuda bilinçlenememektedir ki bu daha çok çocuk istismarı demek olur.


Çocuk İstismarlarının Özellikleri

     Çocuklar, zihinsel bakımdan olgun ve yeterli değildirler. Zekâ ve deneyimleri, olayları doğru yorumlamak için yeterli değildir. Henüz olaylar arasında anlamlı bağlantılar kuramazlar. Dolayısı ile çoğu zaman istismar edildiklerinin farkında olmazlar. İstismar edildiklerini farkında olmamaları istismarı artırmasında/devamında ve çocukların kendilerini koruyamamasında etkilidir. Zaten çoğu zaman istismarcı, çocuğun bu zihinsel yetersizliğinden faydalanır; çocuğu şeker ile kandırmak sözünün bu kadar yaygın olması bunun kanıtıdır.
     1996’da kendi okulumda 1 sınıf öğrencisi olan kız çocuğu A, yaşlı bir adam tarafından tecavüze uğramıştı. Yaşlı adam A’yı çikolata ile kandırmıştı. İşin en kötü yanı çocuk uzun zaman vücudunda tecavüzden kaynaklı ağrılar hissetmiş olsa da tehlikenin farkında değildi. Annesi(fahişelik yaptığı gerekçesi ile insanlar bu kişiye güvenmiyordu) çalıştığında ona bakacak kimse yoktu. O nedenle başka bir istismarcı(hatta belki aynı kişi) ile karşılaştığında onu koruyacak kimsesi yoktu. Bu vakaya bakarak söylenebilir ki çocuk zihin özelliklerinden ötürü tehlikeyi tanıyamamakta ve bu da onu kolay bir hedef haline getirmektedir. Yine aynı vaka ile başka istismarların da çocuk istismarına etki edebileceği görülmektedir. Vakadaki anne söylentilere göre bedenini pazarlıyordu bu nedenle insanlar ondan uzak duruyor ve yardım taleplerini reddediyordu. Annenin buradaki istismarı ve çocuğunun da istismar edilmesi arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir.


Çocuk İstismarı 2

     Çocuklar, fiziksel bakımdan hem boyut hem de güç bağlamında yetersizdirler. Bir tehlikenin farkına varsalar bile çoğu zaman buna engel olmaya güçleri yetmez. Yine bunlar da çocukları kolay hedef yapmaktadır.
     Diğer insan istismarlarında kişiler genel olarak bunun bilincine varabilecek yeterliliktedir ve başarılı olamazlarsa bile karşı koymaya çalışırlar. Oysa çocuklarda bunların tersi söz konusudur. Durumun farkında olmayabilirler, farkında olup korkuyor olabilirler.


Çocuk Sömürüsünün Farkı

     Sömürülerde, sömürülen sömürenden güçsüzdür. Kadın erkek ilişkisi bağlamında düşünüldüğünde, erkeğin fiziksel bakımdan daha güçlü olduğu görülebilir. Köle efendi ilişkisinde efendi siyasi haklar bakımdan daha güçlüdür. İşçi burjuva ilişkisinde, burjuva ekonomik bakımdan daha güçlüdür. Çocuk istismarı ya da sömürüsünde ise istismarcı fiziksel ve/veya zihinsel bakımdan daha güçlüdür. Çocuğu istismar eden kişi de bir çocuk olsa bile bu böyledir.
     Kadınlar, köleler, işçiler kendi aralarında örgütlenebilirler fakat çocuklar bu yetiye sahip değildir. Bu bakımdan çocuk ve zihinsel engelli insanların sömürüsü diğerlerinden farklıdır ve devlet düzenlenmelerinde haklarını korunmasına ilişkin konular öncelikli olmalıdır.
     Öteki grupta olmak bakımından çocuk istismarı farklıdır. Kadın ve erkek sömürüsünü ele aldığımızda, erkeklerin hiçbir zaman kadın olamayacakları bu nedenle onları gerçek manada hiçbir zaman anlamayacakları gerçeğini görmek mümkündür. İstisnai durumlar dışında elit kesim bellidir ve işçi sınıfını deneyim bakımdan anlamaları imkânlı değildir. Fakat her insan istisnasız olarak hayatının bir evresinde çocuk olur bu nedenle ‘çocuk olma’nın anlamını bilir. Bu bakımdan bilinçlenme sağlandığında birçok erişkinin çocuk haklarını korumak istemesi olasılığı yüksektir. Ve bu nedenle çocuk istismarının önüne geçilebilir.

Çocukların İstismar Edilmesi Sorunu ve Sorumluluk
    
     Çocuk istismarının tanımlanması kolay değildir. Altınbaş ve Kocatürk çocuk istismarını şu şekilde açıklamışlardı:
   Çocuk istismarı fiziksel ya da psikolojik olarak bir çocuğa bir yetişkin tarafından
Çocuk İstismarı 3


kötü davranılmasıdır. Ayrıca çocuklara kötü davranmak veya çocuk istismarı ve
ihmali ile de çoğu zaman eş anlamı taşır.
  Çocuk istismarı, çok geniş anlamda, belli bir zaman dilimi içerisinde bir yetişkin
tarafından çocuğun o kültürde kabul edilmeyen bir davranışa maruz kalması şeklinde
tanımlanabilir. Bu davranışlar ülke içinde veya ülkeler arasında farklı boyutlarda
gözlenebilir.
              WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) 1985’de yapmış olduğu tanıma göre ise “çocuğun, sağlığını, fizik gelişimini, psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir yetişkin, toplumu veya ülkesi tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan davranışlar çocuk istismarı” olarak kabul edilir. Tanım aynı zamanda çocuğun istismar veya şiddet olarak algılamadığı veya yetişkinlerin istismar olarak kabul etmediği davranışları da içine alır. Davranışın mutlak, çocuk tarafından algılanması veya yetişkin tarafından bilinçli olarak yapılması şart değildir. Çocuk istismarı çeşitleri ele alındığında fiziksel, cinsel ve duygusal istismar ile ihmal ayrı ayrı incelenmelidir.


     Çocuk istismarlarının en yaygın olanı şiddet olabilir. Çocuk aile içinde aile bireyleri, okulda öğretmen ya da arkadaşları tarafından şiddete maruz kalabilir. Bu; ülkenin demokrasi seviyesi, gelenekler ile şekillenebilir. Örneğin Türkiye’de uzun yıllar, öğretmenin vurduğu yerde gül biter, kızını dövmeyen dizini döver zihniyeti ile çocuğa yapılan şiddet meşrulaştırılmış, önemsiz bulunmuştur. Daha da kötüsü, bir eğitim aracı olarak görülmüştür. Buradaki en büyük sıkıntılar, otoritenin istediğini yapabilmesi ve aile içinde olana karışılmaması olmalıdır. Ülkemizde genel olarak otorite sahiplerinin otoritelerini başkalarına zarar vermek şeklinde kullanması karşılaşılan bir durumdur. Bu da en çok çocuklar için sıkıntı yaratmaktadır, çünkü tüm otoriteler bir şekilde çocukların üzerinde bir güce sahiptirler. Evde anne ve babaları, dışarıda öğretmenleri. Yine geleneklerden kaynaklı olan aile içi konulara karışılmaması gerektiğine dair olan düşünce de çocukların haklarının sömürülmesine neden olmaktadır. Örneğin komşular duydukları seslerden çocukların şiddete maruz kaldığını anlıyor fakat tümü bunu şikâyet etmiyor. Şiddeti uygulayan kişi de kendini ihbar etmeyeceğine göre bu şiddet gizlenmiş oluyor. Çocukların aileden bağımsız birer birey oldukları kabul edilmeli ve hakları korunmalıdır.
     Aile şiddetine benzer olan dadı ya da bakıcı şiddetidir. Çocuklar üzerinden para kazanan bu insanların bazıları, çocuklara büyük zararlar vermektedir. Yine evde gerçekleşen şiddet etmenleri üvey ebeveyn ya da kardeşler olabilmektedir. Bu anne-babanın denetimi ve şiddet uygulayanların ağır cezalar almaları şeklinde çözülebilir.
     Çocukların işçi olarak kullanılması mevcut istismarlardan biridir. Çocukları dünyaya getirenler, onlara büyüyene dek bakmak zorundadırlar. Fakat bu zorunluluğu hissetmeyen insanların sayısı az değildir. O nedenledir ki çocukları işlerde çalıştırmaktadırlar. Caddelerde sayısız dilenci, ya da bir şeyler satan çocuklarla karşılaşmamız mümkündür, hele de büyük şehirlerde. Konfeksiyonlarda çalıştırılan çocuklar, evde ağır işler yaptırılan çocuklar, çokça örnek verilebilir. Fakat benim en çok dikkatimi spor ya da sanat dallarında yarışmalarda
Çocuk İstismarı 4

koşturulan, okuldan dershane ve çalışma odası üçlüsü içinde koşturulan, dizi-film çekim setleri arasında büyüyen çocuklar çekmektedir. Bunlar diğerlerinden daha çok eziyet görüyor diye değil, bunların çocuk işçiler olduğu kabul edilmiyor diye. Diğerlerinin yanlış olduğu kabul ediliyor fakat bu örneklerde çocuk emeğinin sömürüldüğü, yaşamlarının olumsuz yönde etkilendiği ve gerçekte onlara en çok yakışan şey olan oyundan uzak tutulduğu gerçekleri ısrarla görmezden geliniyor. Çocukları üzerinden para kazanıyor ebeveynler ve şirketler; devlet buna göz yumuyor.
     Her gün çok sayıda çocuk; fabrikalarda işçi yapılmak, fuhşa zorlanmak, çocuğu olmayan ailelere satılmak, organlarını satmak, dilencilik yaptırmak gibi amaçlarla kaçırılmaktadır. Görülüyor ki savunmasız, güçsüz olmaları onları hedef yapıyor.  Bu tür vakalarda cezai yaptırımın caydırıcı olmaması da çok etilidir. Örneğin Altınbaş ve Kocatürk’ün dediğine göre, TC Anayasasınca birini cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında ancak mağdurun şikayeti olursa üç aydan iki yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası hükmü verilir. Hüküm caydırıcı olamayacak kadar kısa iken para vererek de kurtulma yolu verilmiş demektir; çok daha açıkça parası olan kişi birini taciz edebilir ve parası ile bu cezadan kurtulabilir demektir. O halde çocuk istismarını önlemek için caydırıcı cezalar verilmeli ve polisler çocukların korunması için çokça çalışmalıdır.
     Porno, çocuk istismarında en büyük problemlerin başında gelmektedir. Bilişimdeki büyük ilerlemeyle orantılı olarak bu problemde büyümektedir. Çocukların pazarlanması bu sektörler üzerinden yapılmaktadır. Çocuk pornosunda kazanılan büyük paralar nedeni ile bu sektör görmezden gelinmekte ve çocukların istismarına göz yumulmaktadır. Çocuk pornosunun zararlı olmadığını iddia eden Gülay Göktürk gibi gazetecilerin olması oldukça endişe vericidir. Göktürk(2008), çocuk pornosunun gerçek çocuklardan olmaması durumunda zararlı olmadığını, çünkü sübyancılık eyleme geçmediği sürece problem teşkil etmediğini iddia etmişti. Bunu her erkeğin bir kadını gördüğünde ondan etkilenmesinin/arzu duymasının muhtemel olduğunu fakat kadınlara saldırmadıklarını ya da ırzlarına girmediklerini söyleyerek açıklamıştı. Prof. Dr. Arıkan, "Sübyancılık bir duygu, belki de bir fikirdir, ama cinsel taciz bir eylemdir." sözüne katılmanın mümkün olmadığını vurgulamış  "İnsanı anlamak için duygu, düşünce ve eylemleri ile bir bütün olarak ele almak gerekir. Bu bağlamda iddia edildiği şekilde, duygu-düşüncenin eyleme dönüşmeyeceğini varsaymak hem mümkün, hem de gerçekçi değildir.’’ demişti. Düşüncenin eyleme geçme ihtimali bir yana, tezini desteklemek için verdiği erkek-kadın örneği yeterince sorunludur. Çünkü hepimiz biliriz ki bir erkek kendisi ile olmak istemeyen bir kadını arzulayabilir fakat birlikte olduğu bir kadın vardır. Oysa verdiği örnekte sübyancı, çocukları arzular fakat çocuklarla olması yasaktır. O halde eyleme geçmesi kuvvetle muhtemeldir.
     Cinsel istismar, ilgisiz anne-baba çocuklarında daha sık görülmekte. Ebeveynlerin bu konuda bilgili ve tedbirli olmaları çocukların böylesi durumlar yaşamamaları konusunda etkili olduğu gibi yaşadıktan sonra erken fark edilmesi ve önlem alınması bakımından da oldukça önemlidir.
Çocuk İstismarı 5

     Çocukluk çağı cinsel istismarları çoğu zaman hiç kimseye söylenmez. Çoğunlukla günahından dolayı cezalandırılacağı ya da terk edileceğine dair korku yaşanır, utanç ve suçluluk duyguları ile bu şiddet saklanır.(Ovayolu ve ark., 2007,s. 17) O nedenle çocuklara güven vermek çok önemlidir.
     Çocuk istismarının önlenmesi boyutunda medyanın sorumluluk üstlenmesi gereklidir. Çocuk istismarını tetikleyen yayınlar durdurulmalı ve önlem için yeni içerikler konulmalıdır. Çocuk pornosunun bu kadar büyük bir meseleye dönüşmesinde medyanın büyük bir payı vardır. Çok izlenmek, çok kazanmak adına cinselliğin bu kadar fazla yayına konu edilmiş olması ve bir hastalık gibi gösterilmiş olması bunda çok etkilidir. Büyük kârlar yerine çocukların güvende olması amaç edinilmelidir. Medya, çocuk istismarı ve özellikle de pornoya dair ‘kötüdür, çirkindir, Allahsızlıktır’ bilgisinde olan fakat sübyancıları da içeren halka yararlı olacak bilgiler vermelidir. Çocuklara ilgi duyan kişilerin tedavi edilmesi, ailelerin ve toplumun çocuklara karşı olan sorumluluğunun bilgisi de pekâlâ verilebilir.
Özetle denebilir ki çocuk istismarı çok büyük bir sorundur fakat çözülmeyecek bir sorun değildir. Yalnızca anne ve babalar çocuklarına karşı sorumlu değildir aynı zamanda ve hatta daha öncelikli olarak devlet çocuk haklarını güvenceye almak durumundadır. Aynı zamanda medya bu sorunun çözümünde etkili olabilir ve sorumluluk alması gereklidir. Çocuk haklarını benimseyen ve öğreten bir medya mümkündür. Çocuk haklarının zarar görmediği bir ülkede insan hakları tümü ile güvencede olabilir o nedenle el birliği ile çocuk hakları yükseltilmelidir.













KAYNAKLAR



Altınbaş, A. ve Kocatürk, A. Çağın Polisi Dergisi web sayfası, Çocuk İstismarı Nedir?.
                   <http://www.caginpolisi.com.tr/76/63-64-65-66.htm> (2011 Ocak 25)
Arık,İ.A. İstanbul Üniversitesi web sayfası, Gülay Göktürk'e bilim adamı tepkisi.
                   <http://www.istanbul.edu.tr/iletim/74/haberler/u4.htm>(2011 Ocak 25)
Göktürk, G.( 2008 Eylül 16) İşte Gülay Göktürk'ün “iğrenç” yazısı.
                   <http://www.habervaktim.com/haberyazdir.php?id=34085> (2011 Ocak 25)
Ovayolu, N., Serindağ, S. ve Uçan, Ö.(2007). Fırat Üniversitesi web sayfası, Çocuklarda
                     Cinsel İstismar ve Etkileri.
                    (2011 Ocak 25)

11 Ocak 2011

Nasılsa deniz yumuşatır tüm duyguları




Kötü geliyor sesi. ‘Görüşelim, telefon kaldırmaz bu sohbeti.’ diyor.

‘Tamam.’ diyorum. ‘Cuma, öğleden sonra. Kadıköy’e ineriz. Nasılsa deniz yumuşatır tüm duyguları.’
Ve sonra fark ediyorum. Yazdığımı, kendim için sesli okuyorum: ‘Deniz yumuşatır tüm duyguları’, ‘Deniz yumuşatır duyguları.’

Vapurdayım, sevdiğim bir arkadaşım yanında. Sevdiğin şeyleri daha çok sevilir kılar başka bir sevdiğin.  

Vapurları severim. Beşik gibidirler. Manzarası olan beşiklerden. Hep uykum gelir içinde. Huzurlu, tatlı bir uyku. Anne kucağı deniz dalgaları. Belki ondan yumuşatır tüm konuşmaları.

İnmek çok zor olurdu vapurdan, iskeleleri bu kadar çok sevmesem.

Deniz kıyısında insanlar tartışmaz, bağırmaz, çağırmaz, sohbet ederler. Yumuşak sohbetler için gidilir deniz kıyılarına. Ve şeffaf olur çoğu zaman söylenenler. Ne de çok denize benzer deniz yakınında yapılan sohbetler.

 Ayrılıklar bile sessiz.

İki sevgili, bir ayrılık. Çiçek taşımak isteyen bir genç kadın, gözyaşı taşıyor gözlerinde. Gözlerinde birer deniz kıyısı, içlerinde tuzlu deniz. Dalgalar güçlü. Kadının gururu set vurmuş önüne dalgaların. Akamıyor gözyaşları. İstemiyor dalgaların kirpiklerinden inmesini. Denizlerini mi kaybetmekten korkuyor?

Belli ki bitti. Erkek zar zor yürüyor, rüzgâr ile geçimsiz. Kararı o vermiş. Ondan olmalı kadının çiçek hevesi. Öngörememiş gibi ayrılığı. Kadın duramıyor. Adam duramıyor. Bitti. Ama işte bitemiyor. Sözlerin yerleşmesine vakit gerekli diyor rüzgâr. Kadın üzgün.  Kadın kırgın. Ağlamıyor dışına, gözyaşlarını akıtmıyor, kirpikleri izin vermiyor buna. Gözyaşları ağır.

Deniz nemli, gözler nemli. Kalabalık içinde ayrılıyor yollar. Başkaları giriyor aralarına. Erkek kayboluyor gözlerden. Kadın denize dönüyor ve dökülüyor yaşlar. Gözyaşlarını denize bırakmak ister gibi. Ses yok, yaşlar dolu dolu.

Kadın, denizlerini kaybettiğine üzülmemiş gibi.

‘Bir derdin mi var bilmediğim? Daldın.’ Yanımdaki arkadaşımı unutmuşum. Sorusu ile farkına varıyorum ona haksızlık ettiğimin.

Dönüyorum ona hüzünleri kovup gözlerimden. Denizler kadar yumuşak gözleri, sıcak gülümsemeler bulaştırıyor dudaklarıma. 

4 Ocak 2011

Ben öldüm sen ordaydın



Kör müsün sen? Ben öldüm. 

Bana eski hedeflerimi gösterme. Onlar da öldü ben ölünce.

Ben öldüm. Artık gün doğmuş,  gün batmış, gökyüzü renk değiştirirmiş. Bir önemi yok. Ben öldüm. Tutkularım da öldü ben öldüğümde.

Bana ‘Yaşamaya devam etmelisin’ diyorsun. Artık çok geç. Ben öldüm görmüyor musun?

Kalbim öldü. İçinde sevgi öldü, tutku öldü, sevgili öldü, aile öldü, dostlar öldü. Ben öldüm, ben! Bitti artık.

Yaşamıyor bakıyor gözlerim, görmüyor bakıyor. Yaş döküyor, cansız hissiz.
Yaşamıyor bak tenim. Öldü. Acımıyor. Ağrımıyor, sızlamıyor. Yaşamıyor.  Ben öldüm.
Ne aldığını bilmiyor ciğerlerim. Hava ölüler üzerinde de dolaşır. Oksijen karbondioksit ayrı etmiyor nefesim.

Sen kör müsün? Ben öldüm. Yok artık gelecek. Bana ‘hayal kur diyorsun’ya ne için? Beynim öldü. Bilmiyor, anlamıyor, sorgulamıyor. Öldü. Gelecek öldü içinde, gelecek.

Ben öldüm. Yaşamak istediğim hiçbir şey kalmadı. Hani 'Son günün olsa ne yapmak isterdin, onu yap.' diyorsun ya. Son saatim olsa ne yazar? Ben öldüm hiçbir şey istemiyor yüreğim.

Ölüm, huzur getirmiyor. Sürekli yakamdasın. 
Ölmeden öncesini bana hatırlatıyorsun. Unutmak çok vaktimi almıştı. Bana ölmeden öncesini hatırlatıyorsun. Tekrar acı çekiyor yüreğim. Uyuşturmak fayda etmiyor. Midemi bulandırıyorsun bana yaşamı hatırlatıp . Yaşadığımı değil 'yaşayaMAdığımı'. 

Ben öldüm. Bana çırpınışlarımı hatırlatıyorsun. Aldığım yaraları. Yaşayamamamı. Kalbimin çiğnendiğini, kanadığını. Bir gözyaşı damlasına muhtaç olduğumu acılarımı atmak için. Gözyaşlarımın benden alındığını.  Hayallerimin başkalarının ayakları altında dolaştığını.

Beni rahat bırak. Çok sürmüştü unutmam. Hatırlamak istemiyorum. Kolay mı sandın kendini bırakmak? Ne kadar çırpındığımı tahmin edemiyor musun? Ben bile bilmiyorken ne kadar çırpındığımı, hatırladıklarım canımı acıtıyor. Bilmek istemiyorum.

Ben öldüm. Sen ordaydın. Aynalar vardı etrafta, sen birinden izliyordun beni. Bir başkası diğerinden. Bir başkası diğerinden. Bir sürü acı vardı. Sen birini izliyordun. Bana yardım etmek istiyordun. Ben çığlık çığlığaydım kendi içimde. Sen benim bir kelimemi duydun yalnızca. Beni tanıdığını sandın tek kelimemle.  

Ben öldüm, sen ordaydın. Vedalaştım seninle. Sana 'Elveda' dediğimde  'Merhaba' sandın. Ben öldüm beni rahat bırak.
Ben öldüm sen ordaydın, yaralarımdan birini iyileştirdin sandın. Ben öldüm. Acılarım öldü. Güldüm. Sen merhaba sandın. Sana, yaşama 'merhaba' sandın.

Ben öldüm, sen ordaydın. Bana yaşamdan bahsetme.  Yeter! Beni bana bırak. Öldü hafızam. Diriltmeye çalışma. Yararı yok zararı var .

Tekrar yaşayamamak içine itme beni. 
Sen ordaydın. Beni ittin. Dizlerim yıprandı. Ölümden değil. Sen beni düşürdün. Sen beni ittin. Beni rahat bırak. Seni istemiyorum. Yaşam sana kalsın. 

Beni rahat bırakın. Siz ordaydınız. Ben öldüm. Acılı bir film izler gibiydiniz. Unutmak istediniz beni gördüğünüzü mutlu olabilmek için. 


Kendime minik bir mezar inşa ettim uyumak için, ölmek için. Hiç bir canlının gitmediği, hiç bir ölünün bulunmadığı bir yer olsun istedim. Kimseye yakın olmasın istedim. Huzur bulmak istedim. Hiç kimseye adres vermedim. Hiç kimseye mektup yazmadım. Herkesten uzak olsun istedim. Ölülerden ve daha çok yaşayanlardan uzak olsun istedim. 


Endişe ardına gizlenen meraklardan hoşlanmıyorum. 
Böyle meraklardır yaşamı kirleten. Merakın dindi ise beni rahat bırak. Yaşamdan uzakta benim mezarım. Yol kenarlarına uzak; yolcu istemem. Hiç kimseye adres vermedim. Eski tanıdıkları istemem. 


'Ben' çok geliyor bana. Başkasını istemem. Ruhum bedenim fazla geliyorken birbirine bir başkasını istemem. 


Ben öldüm. Sen ordaydın. Öylece bakıyordu gözlerin. Bir tiyatro izler gibi. Rolümü beğendiğini söylüyordun. O rol değildi, anlamadın. 


Ben öldüm. Sen ordaydın. Öldüm işte. Çok basit. Artık peşimi bırak. Geç kaldın. 


Beni rahat bırak. Acı istemiyorum. 

3 Ocak 2011

Gecikmeler sis perdesi

Sevmek vardı bir de sevmemek, hiç dışında olmadık.

Gözlerindeki yaşları görünce ağladın sandım
Sen eridin, ben anlamadım.
Ben eridim, sen anlamadın.
Biz birbirimizi anlayamadık.

Son damlasında vücudunun ruhun yaşamak istiyorsa şimdi
Yaşamak istiyorsak şimdi
Vakit yaşamın ertesi
Dönüşü yok, hiç anlamadık.

Gidiş yok, dönüş yok
Artık dışındayız sevginin
Ve dışımızda sevgi
Ayrı kümeleriyiz varlık ile yokluğun.
Artık kalbi dahi yok bedenlerimizin

Vakit, yaşamın ertesi
Gecikmeler sis perdesi